Duyurular

20 Haziran Mülteciler Günü Basın Açıklaması

Türkiye, iltica ve göç alanını düzenleyen ilk kapsamlı yasal düzenlemesi 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nu (YUKK) 11 Nisan 2013’te çıkarmıştır. YUKK, tüm hükümleri ile 12 Nisan 2014 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Mülteci Hakları koordinasyonu bileşeni örgütlerin de arasında bulunduğu göç ve iltica alanında çalışan örgütlerin kimi hükümlerine ilişkin çekinceleri olmasına karşın YUKK pek çok bakımdan ihtiyaçları karşılayan bir yasa olmuştur. Bu bakımdan Mülteci Hakları Koordinasyonu yeni yasayı bir fırsat olarak değerlendirmektedir, ancak uygulanmasının izlenmesi gerektiğine inanmaktadır. YUKK ile yakalanan fırsatın nasıl kullanılacağı ise Türkiye’nin göç ve iltica alanında gelecekte nasıl konumlanacağını da belirleyecektir. Bu nedenle önümüzdeki dönemde daha şeffaf yaklaşımın benimsenmesinin olumlu olacağı inancındayız. Zira Türkiye’nin karşı karşıya olduğu Suriyeli mülteciler, başta Afgan mülteciler olmak üzere diğer mülteci grupları ve karşılaştıkları sorunlar, geri kabul antlaşmasının imzalanması gibi gelişmeler, Türkiye’nin yakın gelecekte bir geçiş ülkesi olmaktan çıkıp iltica ülkesi olma yolunda ilerleyeceğini ortaya koyan göstergelerdir.

 

Bu bakımlardan sözkonusu gelişmelere ilişkin aşağıdaki tavsiyelerimize ek olarak, göç ve iltica alanında Türkiye’nin, insan ticaretini engellemek ve cezalandırmak konusunda yasal düzenlemeler yapması, mağdurların etkin destekle korunmasını sağlaması gerekmektedir. Benzer bir biçimde Doğu ve Batı sınırlarında gerçekleşen geri itme vakalarının etkin izlenmesi ve soruşturulması için mekanizmalar kurması öncelikleri arasında yer almalıdır.

 

Türkiye ile Avrupa Birliği arasında 2011 Şubat ayında müzakereleri tamamlanan “geri kabul antlaşması” 16 Aralık 2013 tarihinde Ankara’da imza edildi. Bu antlaşma 3 yıl sonra bütün unsurlarıyla yürürlüğe girdiğinde Türkiye, Türkiye üzerinden AB’ye düzensiz yollardan geçiş yapan ya da Türkiye üzerinden AB’ye ulaştıktan sonra bilahare düzensiz duruma düşen göçmenleri “geri kabul etmekle” yükümlü olacak.

 

Mülteci Hakları Koordinasyonu olarak, AB ile imzalanmış olan “geri kabul antlaşması” çerçevesindeki uygulamalara muhatap olacak göçmen ve mültecilerin uluslararası hukuk, AB standartları ve Türkiye’nin ulusal mevzuatlarından kaynaklanan haklarının korunması noktasında ciddi endişeler taşımaktayız. Hem AB hem de Türkiye tarafları bakımından bu endişeleri karşılayacak etkili tedbirler alınmadan antlaşmanın yürürlük kazanmasını onaylamamaktayız. Bu nedenle, dün (19 Haziran 2014 tarihinde) TBMM genel kurulunda görüşülmeye başlanan Türkiye-AB Geri Kabul Anlaşması’nın onaylanmasına ilişkin yasa tasarısının kabul edilmeden önce ayrıtılı olarak tartışılması gerekmektedir. Yasa tasarısının İnsan haklarını inceleme komisyonuna görüşlerini bildirmek üzere gönderilmemesi hükümetin anlaşma metnine yaklaşımı ortaya koymaktadır.

 

Antlaşmanın onaylanması halinde, her iki tarafın antlaşmanın uygulanmasına ilişkin usulleri ve çerçeveleri hazırlarken, karşılıklı taahhüt ve yükümlülüklerinin takibini yaparken, düzensiz göç alanında işbirliğinin esas konusu olan göçmen ve mültecilere yönelik ortak yükümlülüklerini ve sorumluluklarını da en büyük hassasiyetle gözetmeleri konusunda izleme ve sivil denetim işlevimizi etkin bir şekilde yerine getirmek için gayret içinde olacağız.

 

Mülteci Hakları Koordinasyonu bileşeni örgütler, Türkiye’ye sığınan Suriyeli mültecilerle ilgili politika ve uygulamaları, bu kişilerin temel insan haklarının korunması perspektifinden yakından izlemektedir.

 

Özellikle sınır bölgelerindeki giriş çıkışlar, Türkiye’de bulunan Suriye vatandaşlarının kayıt altına alınması ve Suriyelilere sağlanan hukuki korumanın niteliği ve yasal temeli ile gönüllü geri dönüş prosedürleriyle ilgili olarak en yüksek hukuk devleti standartlarına ve demokratik hesap verebilirlik gereklerine uyumlu hareket edilmesi son derece önemlidir.

 

Son dönemde Türkiye’nin güvenlik gerekçeleri ile Suriye sınırındaki kapıları kapatmasının yanısıra özellikle Rojava sınırından geçişlerde başta yaşam hakkı olmak üzere yaşanan hak ihlallerini kaygı ile izliyoruz. Kendi ülkelerindeki çatışma ortamından kaçarak, Türkiye’ye geçmek isteyen Suriyelilerin bu talebinin engellenmesi hukuk devleti standartları ile bağdaşmamaktadır. Mültecilerin sınırdan geri çevrilmemesi Türkiye’nin uluslararası hukuki yükümlülüklerinin ve geri göndermeme ilkesinin bir gereğidir. Ne yazık ki son dönemde Suriye’deki değişik gruplar arasında artan çatışmalar nedeniyle sınırın belli bölgelerin kitlesel yığılmalar olduğu haberleri gelmektedir. Halihazırdaki uygulama, başta yaşam hakkı olmak üzere pek çok temel insan hakkının ihlal edilmesi sonucunu doğuracaktır.

 

Türkiye’den uluslararası koruma talebinde bulunan ve elli iki farklı uydu şehirde ikamet eden Afgan mülteciler Ankara’ya gelerek 14 Nisan 2014 tarihinden itibaren yaklaşık 2 ay süre ile Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) Türkiye Temsilciliği binası önünde bir eylem yapmışlardır.

 

BMMYK Türkiye Temsilciliği, Afgan mültecilerin üçüncü bir ülkeye yerleştirilmelerini 2013 yılı içerisinde durdurmuştur. Bu durdurma kararından önce de Türkiye’den üçüncü bir ülkeye yerleştirilebilen Afgan mülteci sayısı, Türkiye’deki diğer mülteci gruplarına göre oldukça düşüktür. Yerleştirme politikaları üçüncü ülkelerin göç ve göçmen alım politikaları ile birebir bağlantılıdır. Afgan mültecilere 1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Statüsüne Dair Cenevre Sözleşmesi kapsamında değil, 1950 tarihli BMMYK tüzüğüne dayalı olarak “Genişletilmiş Mülteci Tanımı” (extended refugee definition) altında uluslararası hukuki koruma sağlanmaktadır. Tüzük ve Sözleşme kapsamında tanınan iki koruma da aynı mülteci korumasıdır. Ancak ülkeler Sözleşme kapsamında koruma tanınan mültecilere yerleştirmede öncelik vermektedir. Bu da Afgan mültecilerin diğer gruplar nazarında dezavantajlı duruma düşmesine, Türkiye’deki bekleme sürelerinin uzamasına, uluslararası ve ulusal düzeyde hak kayıplarına yol açmaktadır. Mülteci statüsü geçici bir korumaya işaret eder. Ülkesi dışında olup, tabiyetinde olduğu ülkenin korumasından yararlanamayan ya da çeşitli nedenlerle yararlanmak istemeyen kişilerin mülteci statüsü kazandıktan sonra, kalıcı çözümlerden bir an önce yararlandırılması gerekmektedir. Türkiye’deki Avrupalı olmayan mülteciler için, coğrafi sınırlama nedeniyle entegrasyon, diğer bir ifadeyle Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı kazanmak mümkün olmadığından tek kalıcı çözüm üçüncü bir ülkeye yerleştirmedir.

 

Kalıcı bir hukuki statüden yoksun olmaları nedeniyle çalışma, barınma, eğitim ve sağlık gibi temel insan haklarından yararlanmada sıkıntılar yaşayan, kendilerinin ve özellikle de çocuklarının geleceğine dair haklı bir kaygı içerisinde olan Afgan mülteciler arasında psikolojik rahatsızlıklar yaygın hale gelmiş ve bize ulaşan bilgilere göre topluluk içerisinde intihar teşebbüslerinin sayısında artış gözlenmiştir. Mülteci Hakları Koordinasyonu olarak, YUKK’un 62. ve 63. maddelerinde düzenlenen şartlı mülteci ve ikincil koruma statülerinden uygun olanların, bir an önce dosyaları BMMYK tarafından askıya alınan Afgan mülteciler için tanınmasını; böylelikle güvenceli olarak iş piyasasına erişimlerinin sağlanmasını ve ülkemize uyumları için acil adımların atılması gerekliliğini yetkililerin dikkatine sunuyoruz.

 

Yerleştirme politikalarının üçüncü ülkelerin göç ve göçmen alım politikaları ile birebir bağlantılı olduğunu bir kere daha anımsayacak olur isek, Afgan mültecilerin karşılaştıkları bu sorunların yakın gelecekte Iraklı, İranlı ve diğer menşe ülkelerden gelen mülteciler bakımından da yaşanacağını düşünüyoruz. 

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu