Duyurular

Mülteci teknesi neden batıyor?

Simge Memişoğlu

 

Uluslararası Af Örgütü tarafından 13-20 Temmuz tarihleri arasında Yunanistan’ın Midilli adasında gerçekleştiren İkinci İnsan Hakları Kampı’nda Akdeniz coğrafyasından gelen 60’a yakın aktivistle bir araya geldik. Yunanistan’ın geri-itme (push back) politikalarına karşı eylemler düzenlediğimiz bu kampın herkes için anlamı farklı olmuştur. Kampın benim için en önemli yanlarından biri, katılımcı aktivistlerin arasında -az sayıda da olsa- mültecilerin olmasıydı.

 

Bu blogda, kampa Uluslararası Af Örgütü  aktivisti olarak katılan İranlı ve Somalili iki farklı  mülteci ile yaptığım görüşmelere dayanarak, onların Türkiye deneyimlerini aktarmaya çalışacağım. Görüşmelerde, temel olarak öğrenmek istediğim, kişisel olarak Türkiye’de kal(a)mama nedenleriydi. Böylece Türkiye’deki sığınma sisteminin sığınmacıları neden tatmin etmediğini kısaca tartışmayı hedefliyorum.

 

Kampta tanıştığım İranlı K. ile Somalili A., Türkiye’de BMMYK’ya kayıtlı ve mülteci statüsünü ‘kazanmış’ yani görece “daha şanslı” (!) mültecilerdendi. Somalili A. 2011 yılında Türkiye’de sığınma başvurusunda bulunurken; İranlı K. ise 2007 yılında sisteme girmiş. Geldikleri ülkelere bağlı olarak her ikisinin de Türkiye’deki sığınma prosedürden ‘memnun olmama’ nedenleri farklılık gösteriyor.

 

İranlı K., düzensiz yollarla Türkiye’ye geldiği için uzun bir süre polis tarafından alıkonulmuş. Sonrasında ise ikamet şehri Van olarak belirlenmiş ve Van’da yaşamaya başlamış. İran’a dönmesi durumunda ölümle karşı karşıya kalacağından emin olan K., İran’dan yalnızca yüzlerce kilometre uzakta olan Van’da kendini hiç güvende hissetmediğini belirtiyor.

 

Buna ek olarak, polis ile bazı sürtüşmeler yaşaması da, bu korkuyu daha belirgin bir şekilde hissetmesine neden olmuş. Defalarca şehir değişikliği için başvuru yapmasına rağmen polisten aldığı cevap hiç değişmemiş: “İmkansız!”

 

Bugün, birçok mültecinin yıllarca beklediği -beklemek zorunda olduğu süreci-, K. aslında görece kısa bir zamanda tamamlamış durumda. Van’da yaşadığı sıkıntıların onu kaçmaya ittiği dönemde, K.’nin dosyası ABD’ye sunulmuş. Ancak, K. yaşadığı korku ve güvende olmama duygusu ile artık Van’da, dolayısıyla Türkiye’de kalamayacağını düşünerek, kendini daha güvende hissedeceği yere, Avrupa’ya kaçmış. K. Türkiye’den kaçış hikayesini, “Van, İran’dan yalnızca yüz küsur kilometre uzaktaydı. Korktum, beni korkuttular ve Türkiye’yi terk etmeye mecbur bıraktılar…” şeklinde özetliyor.

 

 

Somalili A.’nın hikayesine gelince ise, genel olarak Türkiye’ye komşu olmayan ülkelerden gelen sığınmacıların yaşadığına benzer sıkıntıların A.’yı da kaçmaya ittiğini gördüm. A, BMMYK tarafından mülteci olarak tanınmış olmasına rağmen, oldukça uzun süre üçüncü bir ülkeye yerleştirmeyi bekleyeceğini biliyordu. Uzun süre beklese bile, sürecin olumlu sonuçlanacağına dair de bir garanti yoktu; bunun da farkındaydı. Bu yüzden A. kabul aldıktan sonra çok fazla beklemeden Yunanistan’ın yolunu tuttu ve oradan da İsveç’e gitti. Hayatını riske atarak çıktığı bu yolculuk(lar) ona bir ülkeye gerçekten ‘yerleşebilme’ şansı getirdi.

 

Şimdi A. İsveç’te mülteci olarak yaşıyor. K. ise Yunanistan’da mülteci statüsünü almış ve kısa bir süre içerisinde başka bir Avrupa ülkesine taşınacak. Bu iki farklı ama aynı hikayenin insanı, Türkiye’de sığınma başvurusunda bulunmuş; ancak bu başvurularına ‘cevap’ alamamış mülteciler.

 

Sonuç olarak şunu açıklıkla görebiliyoruz ki; Türkiye, Avrupa dışından gelen sığınmacılara koruma sağlamadıkça, AB ne kadar güçlü duvarlar örerse örsün, sığınmacılar AB ülkelerine geçmeyi deneyecektir. Bu da “mülteci teknesi battı” şeklinde haberleri görmeye devam edeceğimiz anlamına geliyor.

 

Kaynak: Uluslararası Af Örgütü, 02/09/2013

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu